ZENCİ MAHKUM..
İstasyonda karşıladığım zaman, gözlerinin içi gülüyordu Juan’ın. Kolay değil, tam üç yıldır ilk defa çıkıyordu cezaevinden. Onunla, başıma gelen küçük bir bela sonunda aldığım bir yıllık mahkumiyetimi çekerken, Eskişehir Cezaevi’nde tanışmıştım. Kokainden tam on yıl ceza almıştı ve dört yıl yatacaktı. Daha önceden Türkiye’de hiç yaşamamış olduğu ve gelişinde havalanı gümrüğünde yakalanmış olduğu için, kimseyi tanımıyordu ve bu nedenle de hiç ziyaretçisi yoktu tabii.
Yapı olarak sıcak bir insandı Juan. Onunla hemen kaynaşmıştım. Türkçe’yi bir türlü öğrenememişti ama, oldukça iyi İngilizce biliyordu. Görüntüsüyle, herkesten farklıydı. Uzun boylu ve esmerdi. Ama başını sürekli traş ettiği için, kafası, pırıl pırıl parlıyordu. Koğuşumuzda, ondan başka, arayanı soranı olmayan kimse yoktu. Bir tanıdık adı, ya da adres de veremediği için, normalde hakkı olduğu halde, izin haklarını da kullanamıyordu. Bu açıdan, kafayı yemek üzere olduğunu hemen anlamıştım. Otuz yaşında, iriyarı ve sağlıklıydı Juan. En büyük sıkıntısı kadınsızlıktı. Neredeyse başka hiç bir şey düşünemiyor, sürekli kadınları sayıklıyordu. Bayağı hatırı sayılır bir porno dergiler kolleksiyonu oluşturmuştu. Her gün bir kaç kez otuzbir çektiğini söylüyordu.
Sonra bir pazar günü hamamda, çıplak görmüştüm Juan’ı. Teninin rengi esmer, uzun boylu ve iriyarı vücudu inanılmayacak kadar kıllıydı. Bacaklarını, karnını, göğsünü, kollarını ve hatta sırtını kaplayan kapkara kıllar, ona adeta maymunsu bir görüntü veriyordu. Traşlı kafası ise bu görüntüyü daha da çarpıcı bir hale getiriyordu. Ama asıl akıl almaz yanı, bacaklarının arasından sarkmakta olan sikiydi tabii. Böyle bir şeyi hiç görmemiştim. İnik haliyle bile müthiş uzun, alabildiğine kalın ve kapkaraydı.
Cezamı tamamlayıp ondan ayrılırken, unutmama sözü vermiştim gerçi ama, doğruyu söylemek gerekirse, bir kaç ay boyunca aklıma bile gelmemişti Juan. Sonra bir gün, bir kaç arkadaşla evde oturmuş konuşurken hatırlamıştım Juan’ı. Ondan herkese söz edip, anlatmıştım. Sonra da konu yine unutulmuştu. Ama gece yalnız kaldığımızda, Naz, yani karım tekrar Juan konusunu getirmişti gündeme.
“Bu Juan’dan bana söz etmemiştin daha önce…”
“Öyle özel olarak anlatacak bir şey yoktu ki… Bir garip Bolivyalı işte…”
“Ama ilginç biriymiş baksana…”
“Doğru… Üstelik iki ayrı bakımdan ilginç biri… Birincisi, konumu nedeniyle, son derece yalnız ve adeta bir tür ortaçağ mahkumiyeti çekiyor olması… İkincisi de, kendi fiziki özelliklerinden kaynaklanan bir ilginçlik…”
“Şu hamam hikayesini anlatsana bir daha… İlk anlattığında tam duyamadım…”
“Goril gibi bir şey işte… Heryeri kapkara kıllarla kaplı… Siki de akıl almayacak kadar kocaman…”
“Ve bu adam, şimdi yıllardan beri abazan, öyle mi..?”
“Öyle… İzine çıkamıyor… Bol bol otuzbir çekiyor söylediğine göre…”
“Offff… Kadınlar, neler kaçırdıklarının farkında değilller yani…”
“Nereden bilsinler..? Haberleri yok ki…”
“Ama sen anlatıyorsun ya işte… Artık birileri bilebilir…”
Sonra susmuş ve birlikte yiyecek bir şeyler hazırlamıştık. Geç saatlerde karım elimi tutup beni televizyonun karşısındaki kanapeye götürmüş ve çalıcıya bir porno DVD takıp, yanıma oturmuştu. Kısa bir an sonra da, dev ekrandaki sikişi seyretmeye başlamıştık. Karım da ben de, herzaman porno filmlerinden hoşlanmıştık. Bu akşamkini yeni bulmuştu alaşılan. Afrika’da geçiyordu ve kocaman sikli iri kıyım zenciler, sarışın bir kadını durmadan sikiyorlardı. Sikim kalkmıştı. Naz’a baktım. Kanapenin öbür ucunda, sırtını yarı arkalığa, yarı kol dayama yerine dayamış, çıplak ayaklarını yukarıya alıp, oturma yerine basmıştı. İnanılmayacak kadar tahrik edici ve güzeldi. Üzerindeki giysinin kısacık eteği, böyle oturunca kalçalarına kadar sıyrılmıştı. Amını görebiliyordum. Asla külot giymezdi karım.
Gözlerini ekrandan uzaklaştırıp, bir an için bana baktı. Sikimin kalktığını hemen görmüştü. Bir ayağını uzatıp, yavaş yavaş okşamaya başladı sikimi. Sonra yine ekrana çevirdi bakışlarını. Ben de onun gibi yaptım. Sarışın kadın, ormanlık bir alanda, iki zencinin arasındaydı şimdi. Elleriyle dizlerinin üstünde duruyordu ve zencilerden biri, hırsla sikiyordu onu. Öteki zenci ise kocaman sikini ağzına vermişti. Sonra kamera arkadan yakın plan çekime girmiş ve zencinin, kadının amını değil, götünü sikmekte olduğunu görmüştüm.
“Ohhhhh çok güzel…” demişti Naz, “Nasıl sikiyor, görüyor musun..?”
“Acayip…”
“Neyi merak ediyorum biliyor musun..? Şu senin arkadaşın, Juan’dı değil mi adı, eğer o bu filmi görse ne yapardı acaba..?”
“Ne yapacak..? Otuzbir çekmekten sikini yara ederdi her halde…”
“Offfff…”
onra yine filme takılmıştık. Bir ara karıma baktığımda, onun bir elini bacaklarının arasına sokup, amını okşadığını görmüştüm. Ayağı da sikimin üstünden ayrılmamıştı. Film bitince sikişecektik nasıl olsa. Her zaman olduğu gibi. Acele etmeme gerek yoktu.
“Ahhhh işte bu müthiş…” demişti sonra da.
Yeniden ekrana baktığımda, zencilerin ikisi birden sikiyorlardı sarışın kadını. Biri amından, öbürü götünden. Bir yere sırtüstü yatıp kadını üstüne almış ve sikini götüne sokmuştu. Öbürü de en üste geçip, kocaman sikini amına geçirmişti. İkisi birden pompalıyorlar, siklerini sokup çıkarıyorlardı.
“Kadını mahvettiler…” diye devam etmişti karım, “Ohhhh çok güzel sikiyorlar sevgilim… Çok güzel sikiyorlar… Ben de istiyorum… Ohhhh ben de istiyorum…”
“İki sik birden mi istiyorsun..?”
“Ohhhh evet… Evet sevgilim…”
“Öyle mi..? Peki kim olacak bu talihli ikinci..? Bir adayın var mı..?”
“Var tabii… Şu senin arkadaşın Juan olmaz mı..?”
“Sen delisin… Juan cezaevinde yatıyor bir kere…”
“Olsun… İzine çıkamaz mı yani..?”
“Çıkamadığını söylemiştim ya…”
“Ama Türkiye’de yakınları olmadığı ve bir adres gösteremediği için çıkamadığını söylemiştin…”
“Eeeee…?”
“Gelip burada bizimle kalabilir diyorum…”
“Sen gerçekten de delisin… Ciddi mi söylüyorsun bütün bunları..?”
“Elbette ki ciddi söylüyorum… Ondan daha iyi aday mı olur… Bir yabancı o… Cezası bitince, Türkiye’den sınırdışı edeceklermiş ya… Yani, ilerde baş ağrıtması söz konusu değil demek istiyorum…”
“Uçuk bir şey istediğinin farkındasın değil mi..?”
Bunun üzerine susmuştu karım. Ama kanapenin üstünde kayıp yanıma sokulmuş ve ayağının yerine eliyle okşamaya başlamıştı taş gibi sertleşmiş sikimi. Bu arada ben de, konuştuklarımızın, sikimin daha da çok kalkmasına neden olduğunu farkederek şaşırmıştım. Naz, gözlerini yine ekrana dikmişti. Zenciler, şimdi yuvarlanmışlar ve üstteki alta geçmişti. Sarışın kadın onun, ikinci zenci de kadının üstündeydi yine. İnliyor, çırpınıyordu kadın. Alttaki zencinin siki amında, üsttekininki götündeydi şimdi. Büyük bir hırsla, onu sikmeyi sürdürüyorlardı.
“Seyret sevgilim…” demişti karım o sırada, “Bak ne kadar güzel sikiyorlar kadını… Ohhhhhh çok güzel… Bakarken içim bir hoş oluyor…”
Aceleci parmaklarla, pantolonumun önünü çözüyordu. Sonunda sikimi dışarı çıkarıp, ağzına almayı becermişti. Gözlerimi kapayıp, kendimi tümüyle ona bırakmıştım ben de.
Bundan sonraki bir hafta boyunca, eline geçirdiği her fırsatta, Juan konusunu yeniden gündeme getirmişti Naz. Akşamları eve geldiğimde, mutlaka içinde iki erkeğin bir kadını siktiği sahneler bulunan DVD’ler ayarlamış oluyordu ve onları seyrederken, sürekli beynimi yıkamaya çalışıyordu. Sonra da kucağıma çıkıp, sikimin üstüne oturuyor ve aklımı başımdan alıyordu. Juan konusundaki direncimi de, ufak ufak kaybetmeye başlamıştım. O da bunu hemen farketmişti tabii.
“Tut ki dediğini yaptım…” demiştim sonunda, “Juan’ın izine çıkmasına yardımcı oldum ve buraya geldi diyelim… Onun böyle bir şeye razı olacağının garantisi yok ki…”
“Her şeyin bir usulü vardır sevgilim…” diye yanıtlamıştı beni, götünün içindeki sikimi koparacakmışcasına sıkıştırarak, “Önce yalnız sikecek beni… Sonra da, ikiniz birlikte…”
“Çok emin konuşuyorsun…”
“Sence bana direnebilir mi..?”
İşte bu soruya verilecek yanıt bulamamıştım. Herhangi birinin bile Naz’a direnmesi zordu. Juan’ın ise hiç direnemeyeceği kesindi. Abazanlıktan ölüyordu herif.
Burada size, biraz karımdan söz etmek gerekiyor galiba. Naz benden dört yaş küçük. Yani yirmiyedi yaşında. Boyu bir haylı uzun. Vücudu ince ama en can alacak yerleri, baş döndürecek kadar güzel ve yuvarlak. Hiç doğurmadığı için, biraz küçük sayılabilecek memeleri, dimdik, kütür kütür sert ve yusyuvarlak. Beli incecik. Kalçaları ise birden genişliyor. Arkadan bakıldığında kıçının güzelliği, normal her erkeği götçü yapacak boyutta. Bacakları alabildiğine uzun ve düzgün. Sapsarı saçlarının çevrelediği yüzü de çok güzel. Ama bundan da önemlisi, yüzündeki o inanılmaz sik kaldırıcı ifade tabii.
Arkadaşlarım da dahil olmak üzere, çevremizdeki tüm erkeklerin Naz’a sulandıklarını biliyorum. Sayıları pek fazla olmasa da, bazılarının onu siktiğine eminim. Özellikle, cezaevinde geçirdiğim o bir yıllık süre içinde, birilerinin bu fırsatı değerlendirmemiş olması, imkansız görünüyor bana. Buna pek aldırdığımı da söyleyemeyeceğim. Çünkü Naz benim karım. Beni sevdiğini biliyorum ve ben de onu seviyorum. Önemli olan tek şey de bu zaten.
Ama, onun Juan konusunda bu kadan ısrarlı olmasının beni iki açıdan şarıttığını da söylemem gerekiyor. Bunlardan biri, onun yılmak bilmeden konuyu gündemde tutması. İkincisi ise Juan’ın karımı sikmesi ihtimalinin beni inanılmayacak kadar çok tahrik ettiğini farketmem. Naz ısrarlı oldukça daha çok tahrik olmam da, işin öbür yanı tabii.
Neyse. Sonunda boyun eğmek zorunda kalmıştım. Juan’a bir mektup gönderip, eğer isterse bizi referans göstererek ve evimizin adresini vererek izin isteyebileceğini, eğer alabilirse de, izin süresince bizimle kalabileceğini yazdım. Bundan sonrası da, çok çabuk gelişti. İşte şimdi, bir Cuma sabahı, trenden inmiş, karşımdaydı.
Pırıl pırıl traşlı kafası, kalın kara bıyıkları ve İsveçliler’inkine pek benzemeyen giysileriyle, istasyondaki kalabalıktan hemen ayrılıyordu Juan. Anladığım kadarıyla, şık olmak istemişti. Hava iyice sıcak olduğu için, beyaz bir pantolan ve beyaz deri ayakkıbılar giymişti. Üstünde de, açık mavi ve çiçek desenli, kolları kısa bir gömlek vardı. Gömleğin bir kaç düğmesi açıktı ve göğsünün kılları dışarı taşıyordu. Onu ilk kez böyle sivil giysiler içinde görüyordum. Ama anladığım kadarıyla bunlar, içeri girmeden önce alınmış, esk**en de kullandığı şeylerdi. Cezaevi’nde biraz kilo almıştı ve şimdi pantolon da, gömlek de, biraz dar geliyordu ona. Elinde küçük bir çanta ve hava soğuyacak olursa giyebileceği merserize bir hırka vardı. O da beyazdı. Tokalaşmak için elini uzattım. Ama o bana sarılıp öptü. Türk usulü. Sonra çıkıp arabaya bindik ve eve doğru yola çıktık.
Evim, İstanbul’un biraz dışında, Zekeriyaköy’deydi . Denizin kenarındaki bu villayı, bir kaç ay önce almıştım. İki katlı, oldukça büyük bir binaydı. Ama bana asıl cazip gelen tarafı, üç tarafı yüksek bir çitle çevrili bahçesinin büyüklüğüydü. Bahçenin dördüncü tarafı ise denizdi. Hatta motorlu yatımı teknemi bağlayabildiğim özel bir iskelesi bile vardı. Bahçe kapısını uzaktan kumandayla açıp arabayı içeri soktuğumda Naz bahçede, orta tarhdaki çiçeklerle uğraşıyordu. Bizi görünce, elinde bir çiçek makası ve çapa, doğrulup bekledi.
Juan, sanki biri kafasına vurmuş gibi, sessizleşmişti bir anda. Gözleri karımın üstüne kilitlenmiş gibi, öylece oturuyordu arabada. Haksız sayılmazdı.
Naz’ın üstünde, beyaz bir tulum vardı. İncecik, penye kumaştan yapılma, daracık ve vücudunu ikinci bir deri gibi saran bir tulum. Kolları ve omuzları çıplaktı. Tulumun önü, beline kadar düğmeliydi ve üstteki iki düğmeyi açık bırakmıştı. Ama işin en öldürücü yanı, kumaşın inceliğiydi. Meme başları, göbeğinin çukurluğu ve hatta kasıklarında, amının üstünde bıraktığı bir tutam kıl bile belli oluyordu. Bize doğru yürüdü. Memeleri, attığı her adımda, müthiş sik kaldırıcı bir biçimde sallanıyordu. Ayaklarında yine beyaz, bez ayakkabılar vardı.
Juan, kımıldamadan oturuyordu hala. Birden sikinin kalkmış olduğunu farkettim. Pantolonunun önünde, küçük bir çadır oluşmuştu. Kapıyı açıp indim. Ama o hala oturuyordu. Dua ediyormuş gibi, gözlerini kapamıştı. Ses çıkarmadan bekledim. Sonunda biraz kendini toplayıp o da indi aşağıya. Bu arada karım da yanımıza gelmişti. Onları tanıştırdım. Sol elini pantolon cebine sokmuştu Juan. Böylece, kalkmış sikini biraz gizlemeye çalışıyordu. Sonra, birlikte varendaya doğru yürüdük.
Naz önümüzde yürüyordu. İncecik penye kumaş, kalçalarını sımsıkı sarmış ve aralarına girmişti. Attığı her adımda kımıl kımıl oynayan ve sağa sola çalkalanan o başdöndücü yuvarlaklar, benim bile sikimi kaldırmıştı. Juan ise iyice mahvolmuş gibiydi. Varendaya ulaştığımlız anda, rahat koltuklardan birine oturdu ve hala elinde olan hırkasını kucağına koydu. Böylece de biraz rahatlamış oldu. Şimdi sikini gizlemişti.
Karımın dudaklarında beliren küçük gülümsemeden, onun da durumun farkında olduğunu anlıyordum. Sonra gözüme, sehpanın üstündeki viski şişesi, bardaklar ve buz kovası çarptı. Ben de bir koltuğa oturdum. Naz bardaklara bol bol viski koyup, Juan’a ve bana verdi. Genelde sabah sabah viski içmek kimsenin aklına gelmezdi tabii ama, ben karımın işin içine alkolü de katıp, biran önce hedefine varmayı amaçladığını anlıyordum. Bardaklarımızı, Juan’ın üç günlük özgürlüğünün şerefine kaldırdık.
Naz, Juan’la benim tam karşımıza gelen koltuğa oturmuştu. Bardağını yanındaki küçük sehpanın üstüne koyup öne eğildi ve ayakkabılarının bağlarını çözmeye başladı. Tanrım, memeleri tulumundan dışarı fırlamak üzereydiler. Sonra, Juan’ın oraya bakmamaya çalıştığını farkettim. Bu arada karım ayakkabılarını çıkarmıştı bile. Şimdi çıplaktı ayakları. Dizlerini biraz daha aralamıştı. Yalnızca parmak uçları değiyordu yere. Bardağını bir kere daha havaya kaldırıp, bizi de içmeye zorladı.
Juan, sürekli benimle konuşuyordu. Bunu, Naz’a fazla bakmamak için yaptığını anlamıştım. Bir çeşit savunma mekanizmasıydı yani. Ama, daha yeni başlıyordu her şey. Bir süre sonra hiç bir savunma yönteminin onu kurtaramayacağını biliyordum. Nitekim, karım saldırıya geçmişti bile. Durmadan sorular yönelterek, Juan’ı ona bakmaya zorluyordu artık. Bu arada bardaklarımız da boşalmıştı. Naz ayağa kalkıp, üçünü de tekrar doldurdu. Bu sefer yerine oturduğunda, dizlerini daha da çok aralamıştı. Yine Juan’la konuşuyordu. Bir süre sonra küçük ritmik hareketlerle, dizlerini açıp kapamaya başladı.
İnanılmaz derecede huzursuzdu Juan. Karımın içine düşmüştü. Naz dizlerini iyice araladığında, amının dudakları belli oluyordu tulumunun incecik kumaşı altından. Juan’ın aksine, onun durumdan son derece memnun olduğunu görebiliyordum. Viskinin de etkisiyle, oldukça rahat hareket ediyordu artık. Sonra, amının sulanmış olduğunu farkettim. Tulumun incecik kumaşı şimdi ıslanmış ve artık amı, bir resim gibi görünmeye başlamıştı. Manzara öylesine sik kaldırıcıydı ki, ben de bacak bacak üstüne atıp, kalkmış sikimi gizlemek zorunda kalmıştım. Juan’ın yüzü iyice kızarmıştı artık. Gözlerini bir türlü koparamıyordu oradan. Tek yapabildiği, arada sırada bana kaçamak bakışlar fırlatarak, durumun farkında olup olmadığını anlamaya çalışmaktan ibaretti. Bir saatten fazla oturduk öyle.
Juan, kente, alış verişe inmek istiyordu bu arada. Naz, hep birlikte gitmemizi önerdi ve üstünü değiştirmek için yerinden kalkıp eve gitti. Juan’ın gözleri, o gözden kaybolana kadar, attığı her adımda çalkalanan kalçalarından ayrılmamıştı tabii. Başbaşa kalınca, biraz rahatladı ama. Bir süre cezaevinden ve oradaki ortak tanıdıklarımızdan söz ettik. Sonra karımın seslenmesiyle kendimize geldik. Kapıdan çıkmış, bize el sallıyordu.
Juan’ın yüzü, yine allak bullak olmuştu ve yine haklıydı tabii. Tulumunu çıkarmış ve bir büstiyerle bir şort giymişti Naz. Büstiyeri, uçuk sarı renkli ve eteği kesilmiş bir atlet fanilasından başka bir şey değildi. O kadar kısaydı ki, karımın memelerinin alt kısımlarını ancak örtebiliyordu. Bu yetmiyormuş gibi, kol altlarının kesiği de alabildiğine derindi. Bu da, yandan bakıldığında, memelerinin, neredeyse uçlarına kadar görünmesine neden oluyordu. Naz’ın giydiği şort ise üstünde küçücük siyah benekleri olan sarı penye kumaştan yapılmıştı. Öylesine dar ve kısaydı ki, akıl alır gibi değildi. Ona doğru geldiğimizi görüp, bize arkasına dönerek arabanın yanına doğru yürüdüğünde, kıçının yanaklarının bacaklarıyla birleştiği yerde meydana gelen o müthiş yuvarlakların göründüğünü farkettim. Ayaklarına da yine sarı renkli, alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılar geçirmişti. Birden durdu Juan. Sonra da bana tuvaletin yerini sordu. Tarif ettim. Elinde çantasıyla içeri girdi. Ben de karımın yanına gittim.
“Adamı öldürmek üzeresin…” dedim ona, “Ya da en azından, siki pantolonunu yırtacak…”
“Ohhh farkındayım sevgilim… Ama çok hoşuma gidiyor biliyor musun..? Sen bir de bana nasıl baktığını görebilsen… Gözleriyle sikti beni kaç kere…”
Bu arada Juan da evden çıkmış bize doğru geliyordu. Çantasını içerde bırakmıştı. İyice sokulduğunda, birden tuvalette ne yaptığını anlayıverdim. Sikini, pantolonunun sağ paçasının içinde, bacağının üstüne sarkıtmış, daha doğrusu öylesine kalkmış bir sik sarkıtılamayacağı için uzatmıştı. Sonra da, bir şeyle onu, bacağına bağlamıştı. Ama ne yaparsa yapsın, o azman siki, yine tüm hatlarıyla belli oluyordu. Onu bacağına bağladığı yer bile belliydi. Ses çıkarmadım.
Arabaya bindiğimizde, karım arkaya oturdu, Juan da öne, benim yanıma. Otomatik kapıyı yine uzaktan kumandayla açıp vitese taktım ve yürüdük. Neredeyse aynı anda, Naz yine Juan’la konuşmaya başladı. Aynadan, onun arka koltuğun tam ortasında, yani önünde bacaklarını maskeleyecek koltuk bulunmayan tek yerde oturmuştu. Doğal olarak ona dönmek zorunda kalmıştı Juan. Yüzünden, yine aklının başından gittiğini anlayabiliyordum. Çaktırmadan dikiz aynasını biraz aşağıya, karımın bacaklarına doğru ayarladım. Tanrım, manzara müthişti.
Dizlerinin arası, iki karışa yakın açıktı Naz’ın. Şortunun, yalnızca bir parmak enindeki ağı, amının dudakları arasına girmişti. Öyle ki, yalnızca deliği görünmüyordu amının. Benim sikim de artık iyice kalkmış ve kazık gibi olmuştu. Niyetim, alış-veriş yapmayı planladığım hipermarkete giderken, bir taraftan da Juan’a, İstanbul’u göstermekti. Bu nedenle, kentin Batı varoşlarından Bağcılar’daki Carrefour’a gitmeyi planlamıştım. Bu da, yolumuzun epeyce uzun olduğu anlamına geliyordu tabii. Naz, tüm bu süre boyunca, Juan’a işkence etti diyebilirim.
Mağazada da, durum pek farklı olmadı Juan için. Nereye gitsek, karım önden yürüyor ve zavallının aklını başından alıyordu. Kalçalarının hareketleri öylesine baştan çıkarıcıydı ki, Juan’dan başkaları da takılmaya başlamışlardı bu inanılmaz sik kaldırıcı manzaraya. O da bunun farkına varmıştı tabii. İnanılmaz bir biçimde sinirlendiğini farkederek şaşırdım.
“Karın çok güzel bir kadın…” dedi birden bana.
“Biliyorum…”
“Etraftakilerin gözleri hep üstünde… Rahatsız olmuyor musun..?”
“Neden rahatsız olayım ki..?”
“Yani ne bileyim…”
Bundan sonra yine sustu Juan. Bir saate yakan kaldık orada. Juan kendine bir şeyler aldı. Bu arada ben de, tekneyle gezineceğimizi düşünerek bir mayo hediye ettim ona.
Sonra eve dönmek için yeniden arabaya bindik. Naz, tıpkı buraya gelirken yaptığı gibi, yine arka koltuğun tam ortasına oturdu. Ayna zaten ayarlıydı ve şimdi onun bacaklarını iyice aralamış olduğunu görebiliyordum. Şortunun incecik penye kumaşı, hem hareket edip, oturup kalkmaktan gevşemiş, hem de am sularıyla sırıl sıklam ıslanmıştı. Şimdi, amının dudakları iki taraftan görünüyordu artık. Kısacası Juan’ı tekrar ve bu sefer daha da şiddetli boyutta esir almıştı. Üstelik bütün bunlar yetmiyormuş gibi, sağ elinin işaret parmağını, bacağının iç tarafında yukarı aşağıya dolaştırmaya da başlamıştı karım. Sanki hafifçe bacağını kaşıyormuş gibiydi ama, bu öylesine sik kaldırıcı bir etki yapıyordu ki, benim de sikim artık zonklamaya başlamıştı.
Eve döndüğümüzde, Juan’a odasını gösterdim. Evin üst katında, bizim yatak odamızın bitişiğindeki odayı, onun için hazırlamıştık. Çantasını ve dükkandan aldıklarını alıp odasına girdi. Karımla ben de kendi odamıza girdik. Naz’ın gözleri parlıyordu. “Acayip bir herif bu sevgilim…” dedi, “Yol boyu beni gözleriyle sikti adeta…”
“Ama sen de öyle bir oturuyordun ki, başka bir şey yapmasına olanak yoktu zaten…”
“Ohhhh… Güzel görünüyor muydum..?”
“Neredeyse amın görünüyordu…”
Yüzünde şeytanca bir gülümsemeyle, gidip yatağın üstüne oturdu karım. ine bacaklarını birbirinden ayırmıştı.
“Böyle miydi..?” diye sordu gözlerimin içine bakarak.
Yalnızca başımı sallayabildim. Gerçekten de müthişti manzara. Şimdi ayakkaplarını da çıkarmıştı Naz. Sağ elini götürüp, orta parmağıyla amını okşamaya başladı.
“Offf nasıl da sulanmış amım… Sik istiyor, biliyor musun..?”
Sikim kazık gibi olmuş, dudaklarım kurumuştu. Büyülenmiş gibi, karımın şortunu indirmesini seyrettim. Sonra da büstiyerini çıkarıp attı. Şimdi çırılçıplaktı karşımda. Gözlerimin içine bakarak, vücudunun üst kısmını yatağın üstüne bıraktı. Bu yetmiyormuş gibi, bir de bacaklarını havaya kaldırmış ve iyice ayırarak, dizlerini yukarıya çekmişti. Tabak gibi açıktı karşımda. Amı, susamış bir ağız gibi açılmıştı. Yapılabilecek tek şeyi yaptım o zaman. Hızla soyunup sokuldum ona doğru. Sikimin başı, amının şişmiş dudaklarına değdiğinde, tüm vücudu titredi Naz’ın.
“Ohhhh sik beni…” diye inledi, “Hadi sok sikini içime… Ohhhh hadi… Sikilmek istiyorum…”
Ses tonu öylesine yüksekti ki, şaşırmıştım. Birden ne yapmaya çalıştığını anlayarak, daha da heyecanlandım. Juan’ın odasıyla bizimkinin arasında, kilitli bir kapı vardı ve sesimizi rahatlıkla duyabilirdi Juan. Karım işte sırf bu nedenle yükseltmişti sesini. İşitilmek istiyordu. Garibim Türk’ü, kendini göstere göstere tahrik ettiği yetmiyormuş gibi, şimdi bir de sesle tahrik etmeye çalışıyordu onu. Dibine kadar geçirdim amına. Bu, Naz’ın, sarsıla sarsıla belini getirmesine neden oldu. Durup, sakinleşmesini bekledim. Sonra da onu sikmeye başladım. Zevkten çıldırmış gibiydi.
“Sik beni…” diye bağırdı, “Ohhhh sik beni n’olursun…”
Başım dönüyordu. Her an belim gelebilirdi ama, tüm gücümle kendimi tutmaya çalışıyordum.
“Sence ne yapıyordur şimdi..?” diye fısıldadı karım.
“Mutlaka otuzbir çekiyordur…” dedim fısıldayarak.
“Ohhhh müthiş sevgilim… Hadi sik beni… Ohhhh hadi sik beni… Ahhhhhhh… Ohhhhhh… Immmnnhhh… Ahhhhhh…”
Yine çığlık çığlığaydı. Hiç susmuyordu neredeyse. Sürekli inliyor, bağırıyordu. Juan’ın uçtuğuna emindim. Otuzbir çekmekte olduğuna da. O kadar çok tahrik olmuştum ki, daha fazla tutamadım kendimi. Tohumlarımın içine dolduğunu hissetmek, Naz’ın da iyice çıldırmasına neden oldu. Bağıra bağıra belini getiriyordu o da. Sonra öylece yığılıp kaldık.
Yatağın üstünde birbirimize sarılıp, bir süre öylece yattık. Sonra Juan’ın oda kapısının açılıp kapandığını duyduk. Aşağı iniyordu. Karım biraz doğrulup dirseğini yatağa dayadı ve gözlerimin içine bakmaya başladı.
“Zamanı geldi artık galiba, değil mi sevgilim..?” dedi sonra da.
“Neyin zamanı geldi..?”
“Kendimi bu Bolivyalı’ya siktirmemin tabii…”
Birden yine alabildiğine heyecanlandım. Bunun düşüncesi bile, inanılmaz tahrik ediyordu beni. Juan’ın, cezaevinin saunasında gördüğüm siki geldi gözlerimin önüne. Naz, onu neyin beklediğini bilmiyordu hala.
“Nasıl yapacaksın bunu..?” diye sordum.
“Şimdi aşağıya, onun yanına gideceğim ve senin uyuduğunu söyleyeceğim… Bu fırsatı kaçırmayacağına eminim…”
“Ben nasıl seyredeceğim peki..?”
“Mutfağa girip, servis penceresinden seyredersin…”
Sikim yeniden kalkıp kazık gibi olmuştu. Ama karımın buna aldırdığı bile yoktu. Yataktan kalkıp banyoya girdi. Kapıyı kapamamıştı ve yattığım yerden amını yıkadığını görebiliyordum. Az önce içini tohumlarımla doldurduğum amını, Juan için temizliyordu. Kalkıp, ayağıma bir şort geçirdim. Bu arada Naz da banyodan çıkmış ve gardrobunu açmıştı. Sonunda öyle bir şey seçip üstüne geçirdi ki, Juan’ın onu görür görmez kafayı iyice yiyeceğini anladım. Şarap rengi, pamuklu krep kumaştan yapılma bir giysiydi bu. Çıplak vücudunun tüm hatlarını meydanda bırakıyordu kumaş. Kolları, omuzları ve kütür kütür memelerinin önemli bir kısmı zaten meydandaydı. Eteği de, kalçalarını ancak örtüyordu. Ayakları çıplaktı. Yüzünde şeytani bir ifadeyle baktı bana.
Odadan beraberce çıktık. Sessizce mutfağa dalıp, servis penceresinden salona baktım. Juan, televizyonun karşısındaki büyük deri kanapede oturuyordu. Beyaz bir şort giymişti. Bunu o gün Carrefour’dan almıştı. Bunun dışında çıplaktı. Dev gibi vücudunun esmer rengi ve kollarıyla bacaklarını olduğu gibi tüm göğsünü ve omuzlarını da kaplayan simsiyah kıllar nedeniyle, tıpkı onu ilk çıplak gördüğümdeki gibi, adeta bir hayvana benziyordu. Sonra karım da girdi görüş alanımın içine. İlk gözüme çarpan, yüzündeki müthiş ifade oldu. Juan’ın görüntüsünden dehşetli etkilenmiş olduğunu anladım o anda. Doğruca bara yürüyüp, iki büyük bardak viski hazırladı, sonra da gelip Juan’ın oturduğu kanapenin öbür ucuna oturdu ve bardaklardan birini ona verdi.
Bolivyalı’nın yüzünün yine allak bullak olduğunu görüyordum. Naz’ın görüntüsü, yine aklını başından almıştı. Üstelik biraz önce onun sikişirken çıkardığı sesleri de dinlemişti. Şortunun önünde, giderek büyüyen bir kabarıklık belirmeye başlamıştı bile.
“Semih nerede..?” diye sordu karıma.
“Yukarda uyuyor…”
“Yoruldu galiba…”
Hafifçe gülümsüyordu Juan. Ama bu öyle tatlı, ya da şirin bir gülümseme değildi. Neden yorulduğumu düşündüğünü anlamamak mümkün değildi, yüzündeki ifadeden.
“Bilmem…” dedi Naz, “Yoruldu herhalde…”
“Doğruyu söylemek gerekirse, gerçekten şanslı bir erkek Semih…”
“Öyle mi..?”
“Öyle tabii… Çok güzel bir kadınsın…”
“Teşekkür ederim…” dedi karım, bardağını ona doğru kaldırırken.
İçkilerinden birer yudum aldılar. Naz, kanapede hafifçe yan dönmüş, yüzü Juan’a dönük oturuyordu. Eteği oturken öyle bir sıyrılmıştı ki, bacakları, kalçalarına kadar meydandaydı. Sonra daha da müthiş bir şey yaptı ve ayaklarını kanapenin üstüne, Juan’la arasına alıp, yüzünü tümüyle ona döndü. Şimdi tam amını görüyor olmalıydı Bolivyalı. Bunu, onun iyice kızarıp kasılan yüzünden anlıyordum. Ama asıl gösterge, Juan’ın şortunun önünde meydana gelen muhteşem kabarıklıktı. Kısa bir süre önce, sikişirken çıkardığı seslerini duyup muhtemelen otuzbir çektiği, akıl almaz kışkırtıcılıktaki kadın şimdi yanıbaşında, elini uzattığında dokunabileceği kadar yakınında oturuyordu ve bu yetmiyormuş gibi, akıl almaz güzellikteki bacaklarıyla amını, gözüne sokmuştu. Siki kalkmayacaktı da ne olacaktı yani. Elindeki viski bardağını kafasına dikiverdi birden.
Naz, amını ona daha da çok göstererek ayaklarını yere indirdi ve elindeki boş bardağı alıp yeniden bara doğru yürüdü. Ayak parmaklarının ucuna basıyordu. Kalçaları, inanılmaz bir şekilde çalkalanıyordu. Dolu bardakla geri gelirken de, Juan gözlerini, attığı her adımda hafif hafif sallanan memelerinden ayıramaz olmuştu. Sonra yine, aynı biçimde oturdu yerine. Juan da, eline aldığı dolu bardaktan kocaman bir yudum daha aldı.
“Hiç aldattığın oluyor mu..?” diye sordu karıma sonra da.
“Anlamadım… Kimi aldattığım oluyor mu..?”
“Kocanı… Yani Semih’i demek istiyorum…”
“Pardon ama, neden merak ettin bunu..?”
“Hiç… Yani, merak ettim işte öyle…”
“Öyle mi..? Yoksa başka bir amacın mı var..?”
Juan biraz sıkışmış görünüyordu. Ne diyeceğini şaşırmış bir hali vardı. Aslında bu soruyu birden bire sormasının tek bir nedeni olduğunu, karım da biliyordu o da. Ama, sanki biraz cesareti kırılmış gibiydi. Ama bunun nedeni, kesinlikle biliyordum ki, Naz’ın benim karım olmasıydı. Suçluluk duygusuyla mücadele ediyor olmalıydı Juan. Yoksa karım hakkındaki gerçek düşüncesinin ne olduğu gayet açıktı. Bunun en büyük kanıtı da, şortunun önündeki koca çadırdı tabii.
“Bence böyle bir şey sorarken asıl amacın başkaydı…” diye onu sıkıştırmayı sürdürdü Naz.
“Nasıl yani..?”
“Ne kadardır cezaevindesin sen..?”
“Aralıksız üç yıldır…”
“Ve bu süre içinde hep tek başınaydın değil mi..? Yani eğer porno dergilerini saymazsak tabii…”
Sesi çıkmadı Juan’ın. Ama iyice heyacanlanmış olduğunu görebiliyordum. Elindeki viski bardağını yeniden ağzına götürüp, kocaman bir yudum daha aldı. Naz ise konuşmayı sürdürüyordu.
“Bunlar, kocamı aldatıp aldatmadığımı sormanın başka, daha gerçek bir nedeni olduğunu düşündürüyor bana… Ne dersin…?”
Hala susuyordu Juan. Karım onun gözlerinin içine baka baka, dizlerini hafifçe araladı. Tanrım, şimdi doğrudan onun güzelim amının içine bakıyor olmalıydı Bolivyalı.
“Kaldı ki, böyle düşünmeme neden olacak başka şeyler de oldu bugün…” diye sürdürdü Naz.
“Ne gibi yani..?”
“Beni gördüğün ilk andan beri, gözlerini üstümden ayırmadın… Tüm gün boyunca, her yerimi, gözlerinle didik didik ettin mesela…”
“Ama…”
“Ama ne..? Yapmadın mı..?”
“Belki ama…”
“Belki mi..? Her an bana bakıyordun… Hem de ne biçim bakıyordun… Saldırgan gözlerle… Kendimi, ırzıma geçilmiş gibi hissettim sürekli… Şimdi de aynen öyle bakıyorsun bana… Aklından tek bir şey geçtiği belli… Bunu yapıp yapamayacağını anlamak için de, tutup anlamlı sorular soruyorsun bana…”
Bardağın dibinde kalan viskiyi olduğu gibi kafasına dikti Juan. Sonra gözlerini, yeniden karımın üstünde dolaştırmaya başladı. Arkasına yaslanmıştı. Bacakları birbirinden aralık oturuyordu ve siki, neredeyse şortunu yırtmak üzereydi. Burun deliklerinin kabardığını görebiliyordum. Tepeden tırnağa sik kesilmiş gibiydi.
“Sesini çıkarmıyorsun… Bu itiraf demek… Ama aslında itiraf etmene bile gerek yok biliyor musun..? Söylediklerimin ne kadar doğru olduğunun kanıtı, gözlerimin önünde duruyor zaten… Hem de sıradan değil, bayağı büyük bir kanıt bu… Offf hem de çok büyük…”
Karımın bu sözlerle birlikte, sağ ayağını yavaşça Juan’a uzattığını gördüm. Büyülenmiş gibi onu, daha doğrusu onun yaklaşmakta olan çıplak ayağını seyrediyordu Bolivyalı. Gerçekten de, müthiş sik kaldırıcı bir manzaraydı bu. Göğsündeki kapkara kılların gizlediği kaslarının gerildiğini görebiliyordum. Sonunda Naz’ın ayağı biraz havalandı ve biçimli ayak parmakları, Juan’ın sikine değmeye başladı. Çok hafif bir temastı bu. Ama yine de, Bolivyalı’nın tüm vücudunun titremesine neden olmuştu.
“Niye açık açık söylemiyorsun..?” diye sordu karım, “Hadi söyle…”
Ayağı şimdi, hafif hareketlerle Juan’ın siki üstünde dolaşmaya başlamıştı bile. Bacaklarını da, iyice aralamıştı şimdi. Artık olduğu gibi meydandaydı amı.
“Hadi söyle beni sikmek istediğini…” diye sürdürdü Naz, “Beni sikmek istiyorsun değil mi..? Ohhhh söyle hadi…”
Juan’ın vücudunun sarsıldığını gördüm. Şortunun önü, bir anda sırılsıklam kesildi. Tanrım belini getirmişti. Bu kadar tahrik olmaya dayanamamış ve belini getirmişti. Bu beklenmedik gelişme, karımın da aklını başından almıştı bu arada.
“Ohhhh belin geldi…” diye inledi, “Yalnızca ayağımla dokunduğumda bile, belini getirdin… Ama anlamıyorum bir türlü… Eline beni sikmek için böyle bir fırsat geçmişken ne bekliyorsun..? Ohhhh ne bekliyorsun..?”
Birden doğrulduğunu gördüm Juan’ın. Karıma sokuldu. Sol eli, bir şimşek hızıyla bacaklarının arasına girdi de parmakları bir anda hedefine ulaşıverdi. Naz’ın amını avuçlamıştı. Daha da sokuldu ve bir anda öpüşmeye başladılar. İp kopmuştu.
Kollarını Juan’ın boynuna dolamıştı karım. Birbirlerinin ağızlarını yemek istermiş gibi, hırsla öpüşüyor, emişiyorlardı. Dillerinin birbiriyle boğuşurken çıkardığı şakırtılı sesleri, ben bile duyabiliyordum. Bir eliyle de, Naz’ın güzelim memelerini mıncıklamaya başlamıştı Juan. Tümüyle kendini bırakmıştı karım. Sonra ellerinden birini onun boynundan çekip, sikine götürdü. Beyaz şortun altındaki sik, hala kocamandı.
“Offf ne kadar büyük sikin…” diye inledi, ağzını Juan’ınkinden kurtararak.
Sesi zevkten boğuklaşmıştı. Sonra öbür elini de getirip, aceleci parmaklarıyla Türk’ün şortunun önünü açmaya koyuldu. Bunu başardığında da, sağ elini içeri sokup, o kocaman siki dışarı çekti. Gözleri büyümüştü. Doğrusu ben de, ondan farklı bir durumda değildim. Gerçi Juan’ın sikini daha önce de görmüştüm ama o zaman inikti. Şimdi karımın elindeki ise inanılmaz büyüklükte, kelimenin tam anlamıyla bir erkeklik abidesiydi. En az yirmibeş santim olmalıydı. İnanılmayacak kadar da kalındı. Vücudunun başka yerlerinden daha koyu renkte, neredeyse kapkara ve alabildiğine kıllıydı. Morarmış başı, dev bir mantara benziyordu. Naz’ın onu en dibinden kavrayan beyaz eli, bir çocuğunki gibi, küçücük kalmıştı.
Sonra müthiş bir şey oldu ve Juan’ın sikinden, uzun, beyaz bir bel sütunu fışkırıverdi havaya ve küçük bir kavis çizip karımı, tam yüzünün ortasından vurdu. Zavallı Bolivyalı o kadar abazandı ki, kendini tutamamıştı. Ama elindeki sikin birden fışkırmaya başlaması ve yüzüne gelen beller, Naz’ın da, kontrolünü tümüyle yitirmesine neden olmuştu bu. İnlemeye başlamıştı. Tüm vücudu sarsılıyordu. Tanrım, o da belini getiriyordu.
Ama kendini daha çabuk toplayan yine de karım oldu. Bir süre elindeki siki hayran hayran seyretti, sonra da, ağzını açıp Juan’ın kucağına eğildi. Dudakları, bir anda, sertliğinden en küçük bir şey bile kaybetmemiş olan o kocaman sikin başına yapışıverdi. Sonra onu ağzından çıkarıp, başını yalamaya, her yerine bulaşmış olan erkeklik sıvılarını temizlemeye koyuldu.
Juan’ın yüzünün zevkle çarpılmış olduğunu görebiliyordum. Sağ elini getirip, parmaklarını karımın saçları arasına geçirmişti. Kalçaları küçük hareketlerle kanepeden kalkıyor, sikini aklını başından alan o güzelim ağza sokmaya çalışıyordu. Birden, naraya benzeyeh bir ses çıktı ağzından. Yine fışkırtıyordu. Tohumları bu sefer Naz’ın ağzına doluyordu. Gözlerimi, karımın gırtlağından alamıyordum. Hızla oynuyordu. Tüm gücüyle, ağzına dolan belleri yutmaya çalışıyor ve bir taraftan da, sarsıla sarsıla belini getirmekteydi o da. Sonunda, biraz sakinleştiler.
Ama fazla uzun sürmedi bu durum. Önce karım doğrulup, başını Juan’ın kucağından çekti. Bütün yüzü, ve ağzının çevresi, bel içinde, pırıl pırıl parlıyordu. Manzara öylesine tahrik ediciydi ki, sikim çatlayacak hale gelmişti. Sonra Juan hareketlendi. Naz’ı omuzlarından itip, arkasına yaslanmasını sağladı önce. Peşinden de, kendi eğilip, başını onun kasıklarına gömüverdi. Önce seyrederken içine düştüğü, sonra avuçlayıp mıncıkladığı o güzelim am, şimdi ağzının altındaydı. Yalamaya başladı. Şapırtılı sesler çıkarıyor, karımın amını sanki yiyordu.
Rahatlamak için şortumu indirip, sikimi dışarı çıkardım. Biraz okşayacak olsam belimin geleceğinin farkındaydım. Seyrettiklerim, beni inanılmaz oranda tahrik etmişti. Naz’ın beli bükülmüştü. Zevkle inlediğini duyuyordum. Juan, gerçekten amını yiyordu sanki. Ayaklarını onun sırtına dayamış, kendini tümüyle amının içinde dolaşan dile bırakmıştı karım. Birden sarsıla sarsıla belini getirmeye başladı. Sonra da bir daha ve bir daha.
Durup doğruldu Juan. Sonra ayağa kalkıp, tek harekette şortunu indirdi. Şimdi tüm haşmetiyle meydana çıkmışı siki. Tanrım, sanki bir doğa harikasıydı karımın karşısındaki. Az öncekinden çok daha büyük görünüyordu. Taşakları da kocamandı Bolivyalı’nın. Kapkara ve kıllı birer torsba gibi sallanıyorlardı bacaklarının arasında. Naz, büyülenmiş gibi seyrediyordu onu.
“Sik beni…” diye fısıldadı sonra da, “Ohhhh hadi sik beni… Sok sikini bana hadi… Ohhhh sok n’olur…”
Bacaklarını alabildiğine açmış, dizlerini büküp omuzlarına doğru çekmiş, ayak parmakları aşağı bükük, öylece bekliyordu Bolivyalı’nın sikini. Juan’ın yüzüne baktığımda, sikim daha da kalktı sanki. Şehvetle çarpılmıştı. Gözleri parlıyordu. Ağzı aralıktı ve burun kanatları sürekli oynuyordu. Kanapenin üstüne dizlerini basıp, karımın bacaklarının arasına girdiğini gördüm. Bir eliyle sikini dibinden tutup aşağı eğdi ve biraz daha sokuldu. Şimdi o inanılmaz büyüklükteki sikin kocaman bir mantara benzeyen başı, Naz’ın amının iyice açılmış dudaklarına değmeye başlamıştı.
“Sok…” diye inledi karım, “Ohhhh sok… Sik beni… Sik beni hadi…”
Juan’ın kalçaları hafifçe ileri gittiler ve sikinin başı, karımın amına yavaşça kaydı. Aynı anda Naz’ın tüm vücudu tekrar sarsılmaya başladı. Yine belini getiriyordu. İnanılır gibi değildi.
“Sik beni…” diye bağırdı birden, “Ohhhhhh sik beni…”
Juan’ın tüm kontrolü kaybetmek üzere olduğunu farkediyordum. Aniden ve tek bir harekette kökleyiverdi ve o inanılmaz büyüklükteki, kocaman sik, olduğu gibi, taşaklarına kadar girdi karımın amına. Aynı anda da, homurdanmaya başlamıştı. Kıçının kıllı yanakları açılıp kapanıyordu. Yine tutamamıştı kendini. Bir kez daha getiriyordu belini. Ama bu sefer tohumlarını, Naz’ın amının en dibine fışkırtıyordu ve bu da onun bir kere daha çıldırmasına ve belinin yeniden gelmesine neden olmuştu yalnızca. Bir süre öylece kaldılar.
Gözlerimin önündeki bu hareketsiz manzara bile, inanılmayacak kadar çok tahrik olmama neden oluyordu. O kocaman, kapkara, kıllı Bolivyalı sikinin tamamı, karımın içinde kaybolmuştu. Yüzündeki ifadeden, bunun ona inanılmaz büyüklükte zevk verdiğini anlayabiliyordum. Juan’ın yüzü de, kendini ne kadar büyük bir zevk girdabına kaptırmış olduğunu belli ediyordu. Üç yıldan beri yalnızca elini siktikten sonra, şimdi sımsıkı ve ateş gibi yanan bir ama girmişti siki. Birden karımı sikmeye başladı.
Kalçaları, hızlı hareketlerle ileri geri gidiyor, o kocaman siki Naz’ın amına girip çıkıyordu şimdi. Tanrım, en küçük bir inme belirtisi bile yoktu herifin sikinde. Sokuyor, çıkarıyor, sokuyor, çıkarıyordu. Naz, yine inlemeye başlamıştı.
“Sik beni…” diye bağırdı tekrar, “Sik beni hadi… Ohhhhh çok güzel sikin… Ohhhhh çok güzel… Sik hadi… Ohhhhhh sik… Sik… Ohhhh tanrım, ne kadar güzel sikiyorsun beni… Ohhhhhh… Ahhhhhh… Immmmnnnnhhhh… Sik… Ohhhhhh sik beni… Ohhhh hadi…”
Çığlık çığlığaydı. Tüm vücudu kıvranıp bükülüyor, Juan sikini her sokuşunda kasıkları kanapeden havalanıp yükseliyor, içine daha çok sik alabilmek için sanki çırpınıyordu. Müthiş bir sikiş seyrediyordum. Sikenin, üç yıldan beri am yüzü görmemiş cezaevi arkadaşım, sikilenin de karım olması ise bana inanılmaz büyük bir zevk veriyordu. Ama asıl büyük zevki onların almakta olduğu açıktı. İkisi de kendinden geçmiş gibiydi. Juan, şimdi her geri çekilişinde o kocaman sikinin neredeyse tamamını, en ucuna kadar karımın amından çekip çıkarmaya, her ileri gelişinde ise tamamını, dibine kadar sokmaya başlamıştı. Sonra birden durdu ve peşinden de, büyük bir şaplatmayla olduğu gibi geçirip, yine belini getirmeye başladı. Bolivyalı’nın fışkıran bellerini amının en dibinde bir kez daha hissetmek ise karımı delirtti tabi. O da çırpına çırpına, bir kez daha belini getiriyordu.
Yine bir süre durup soluklandılar. Sonra Naz, bir eliyle Juan’ı göğsünden itip, onu kendinden uzaklaştırdı. Bolivyalı’nın o kocaman siki, şimdi amından tümüyle çıkmıştı ve inanılmaz bir biçimde hala dimdik, hala inanılmayacak kadar büyük ve sertti. Karım onu biraz daha iterek kanepeye oturttu. Sonra da kendi kalkıp, ata biner gibi kucağına çıktı Juan’ın. Yüzü ona, arkası bana dönüktü. Bolivyalı’nın siki, kalçalarının arasından geçerek yukarıya uzanmış, neredeyse beline kadar gelmişti. Akıl almaz bir manzaraydı bu. Naz, ayaklarını onun bacaklarının iki yanında kanepeye basıp kalçalarını havaya kaldırdı ve amının alabildiğine açık oturan dudaklarını, bir eliyle dibinden kavradığı o kocaman sikin başına dayadı. Bir an öylece durdular. Sonra karımın kalçalarını aşağı bıraktı ve Bolivyalı’nın kapkara siki, içine gömülmeye başladı.
Kelimenin tam anlamıyla büyülenmiş gibiydim. O devasa sik, yağ gibi kayıp karımın amına giriyor, karnının derinliklerinde kayboluyordu. Sonunda, yalnızca kocaman torba gibi taşakları kaldı dışarda. Sonra Naz’ın kalçalarının yeniden hareketlendiğini gördüm. İki eliyle Juan’ın omuzlarını sıkı sıkı kavramış, içindeki kocaman sikin üstüne oturup kalkmaya başlamıştı. Ama hareketleri bununla da kalmıyordu. O yusyuvarlak, inanılmaz baştançıkarıcı kalçaları, aynı anda öne arkaya, sağa sola da çalkalanıyordu. Tanrım, sanki dansediyordu Bolivyalı sikinin üstünde. Gözlerimi bu müthiş manzaradan alamıyordum. Bir süre sonra, Juan’ın iri, esmer ve kıllı elleri de girdi devreye. İki eliyle, karımın kalçalarını avuçlamış ve birbirinden ayırmıştı. Gözlerim, şimdi de, onun tüm davet ediciliğiyle ortaya çıkan göt deliğine kilitlenmişti. Hem kendi am sularıyla, hem de Juan’ın belleriyle vıcık vıcık ıslanmıştı götü. İnanılmaz tahrik edici görünüyordu. Sonra Bolivyalı’nın kıllı parmaklarından biri devreye girdi. Götüne dokunan parmağı hissetmek ise Naz’ı iyice çıldırttı tabii. O küçük deliğin ne kadar duyarlı olduğunu çok iyi biliyordum. Götünden sikilmeye bayılıyordu karım. Juan’ın parmağı, şimdi tüm vücudunun titremesine neden olmuştu. “Ohhhhh…” diye inlediğini duydum, “Sok parmağını n’olur… Ohhhh sok parmağını götüme hadi… Ohhhhh…”
Bolivyalı’nın bu isteği ikiletmeye, elbette ki niyeti yoktu. Bir anda sokuverdi parmağını Naz’ın götüne. Bu da, onun sarsıla sarsıla belini getirmesine neden oldu yalnızca. Şimdi Juan’un kucağına oturup kalmıştı. Ama kısa sürdü bu hareketsizlik. Bir süre sonra kalçaları yeniden hareketlendiler. Artık tekrar içindeki o kocaman sikin üstüne oturup kalkmaya, o akıl almaz büyüklükteki erkeklik abidesini amına alıp çıkarmaya başlamıştı. Üstelik şimdi, götüne girip çıkmakta olan kocaman bir parmak da vardı işin içinde.
“Ahhhh çok güzel…” dedi birden, “Çok güzel… Ohhhhh doyamıyorum sikine biliyor musun..? Ohhhh doyamıyorum… Parmağın da çok güzel… Ohhhhh iki deliğimi birden sikiyorsun… Ohhhhh… Ahhhhh… Söyle bana, hoşuna gidiyor mu senin de..? Ohhhhh… Götümü de sikmek istiyorsun değil mi..? O kocaman sikini götüme de sokmak istiyorsun değil mi..? Ohhhhh istiyorsun… Ohhhhh çok güzel… Immmnnnnhhh…”
Sonra birden durup, Bolivyalı’nın sikinin üstünden kalkıverdi. Peşinden de, arkasını ona, yüzünü bana dönüp, yeniden oturdu o kocaman sikin üstüne. Şimdi ayaklarını Juan’ın bacaklarının dış taraflarında, kanapenin tam kenarına basmıştı. Gözlerimin önündeki manzara, gerçekten de müthişti doğrusu. O kocaman sikin tamamı, karımın, dudakları yırtılma derecesinde gerilmiş amına gömülmüştü. Ama seyrettiklerim, Naz tekrar Juan’ın kucağına oturup kalkmaya başladığında daha da müthişleşti. Bu inanılmaz büyüklükteki sikin o küçücük ama girip çıkmasını seyretmek, aklımı başımdan almıştı sanki. Gözlerimi oradan koparabildiğimde ise karımın zevkten ne kadar uçmuş olduğunu açıkça belli eden yüzünü seyrediyordum. Gözleri kısıktı. Alt dudağını dişlerinin arasına sıkıştırmıştı.
Juan bu sefer bayağı dayanmıştı doğrusu. Peşpeşe, bir kaç kez belini getirmek, belli ki, o kocaman taşaklarını biraz boşaltmıştı. İki taraftan birer pençe gibi uzattığı kıllı elleriyle karımın memelerine yapışmış, rüyalarında bile görmediği bir sikişin zevkini çıkarıyordu. Ama asıl zevk alan, yine de Naz’dı tabii. Kendinden geçmiş gibiydi karım.
Sonra birden durduğunu gördüm. Kalçaları yine yükseldi ve Juan’ın siki amından çıkıverdi. Bir eliyle onun dizine tutunup, öbür elini bacaklarının arasından uzatarak o kocaman siki dibinden tuttuğunu gördüğümde, ne yapmak istediğini anlayarak, büsbütün heyecanlandım. Tanrım, götüne istiyordu şimdi de. O akıl almaz büyüklükteki Bolivyalı sikini, şimdi de götüne istiyordu. Doğruyu söylemek gerekirse, düşüncesi bile korkutucuydu bunun. Bu kadar büyük, bu kadar kalın ve uzun bir sikin, o küçücük deliğe girmesi imkansız gibi geliyordu bana. Ama Naz kararlıydı. Onun, neredeyse bir yumruk büyüklüğündeki başını götüne dayadı özenle.
“Ahhhh çok büyük…” diye inledi sonra da, “Çok büyük… Ahhhhh deli ediyor beni… İstiyorum… Götümün içine istiyorum onu… Ohhhhh çok istiyorum hem de…”
Bunu Juan’ın da istediği çok açıktı. Oturduğu yerden sikini yukarı bastırmaya çalışıyor, o kocaman allameyi karımın götüne sokabilmek için uğraşıyordu.
“Dur n’olursun…” diye yalvardı Naz, “Sen bir şey yapma… Ohhhhh çok büyük sikin… Sokmaya kalkarsan, beni yırtarsın sonra… Bırak ben alayım onu içime… Ohhhh bırak ben alayım… Bak nasıl açılıyor götüm… Ohhhh sikini içine alabilmek için açılıyor… Ohhhhhh… Tanrım çok güzel… Ahhhhhh… Immmnnnnhhhh…”
Kalçaları, yine bir dansözünki gibi hareket etmeye, öne arkaya, sağa sola oynamaya başlamıştı. Büyülenmiş gibi, Juan’ın sikinin başının yavaş yavaş kaybolmakta olduğunu görüyordum. Tanrım, inanılır gibi değildi. Sonra müthiş bir şey oldu ve bir nara atlattı Bolivyalı. Vücudu sarsılıyordu. Yine tutamamıştı kendini. Bu sefer tohumlarını, karımın, sikini alabilmek için alabildiğine açılmış küçük götünün içine fışkırtıyordu üstelik. Bunu hissetmek, Naz’ı da çıldırtmıştı tabi. Onun da tüm vücudu sarsılmaya başlamıştı. Ağzından küçük çığlıklar kaçıyordu. Bacakları onu taşımaz hale gelmiş olmalıydı. Bir anda kendini Juan’ın kucağına bıraktığını gördüm. Bolivyalı’nın o akıl almaz büyüklükteki siki, yağ gibi kayarak götüne giriverdi bir anda. İçine fışkıran bellerle vıcık vıcık bir hale gelmiş olmalıydı karımın götü. Kalçalarının Juan’ın bacaklarına değmeye başladığını hissettiğinde de, bir daha geldi beli. Vücudunun üst kısmını Juan’ın göğsüne yaslayıp, kendini iyice bıraktı.
Bir süre öylece kaldılar. Naz’ın tüm gücü bitmiş gibi görünüyordu. Ama Juan’ın hareketsiz kalmaya niyeti yoktu. İki elini uzatıp, karımı diz altlarından kavradı ve bacaklarını yukarı kaldırdı. Manzara müthişti. O kocaman sik, dibine kadar girmişti götüne. Onun biraz üstünde de, alabildiğine açık amı vardı. Perişan bir halde görünüyordu o küçücük am. Kızarmıştı. İçinden, peltelenmeye başlayan beller sızıyordu. Sonra Juan sikmeye başladı. Kalçalarının çabuk hareketleriyle, sikini, karımın götüne sokuyor, çıkarıyor, sokuyordu.
“Ohhhh sik götümü…” diye inledi Naz, “Sik beni… Ohhhhhh götümü sik… Ahhhhhh çok güzel… Ohhhhhh… Imnnnhhh… Ahhhhh… Sik götümü… Ohhhh sik…”
Gerçekten de sikiyordu şimdi Juan. O küçücük göt deliği, sikini sımsıkı sarıp, aklını başından almış, onu zevk bulutlarının üstüne çıkarmış olmalıydı. Yine her geri çekişinde, en ucuna kadar çıkarmaya, her geçirişinde de, dibine kadar sokmaya başlamıştı. Ama Naz, tüm vücudu sarsılarak bir kez daha belini getirmeye başladığında, durmak zorunda kaldı. Karımın küçücük götü, sikini bir mengene gibi sıkıştırmış olmalıydı. Öyle ki, sokup çıkaramıyordu bile. Ama bir süre sonra yine sikmeye başladı onu. Tanrım, o kocaman sik girip çıktıkça, karımın amı da bir ağız gibi açılıp kapanıyor, ortaya, seyrine doyum olmayacak bir manzara koyuyordu. O kadar çok tahrik olmuştum ki, artık her an belimin gelebileceğinin farkındaydım. Ama tüm gücümle kendimi tutmaya çalışıyordum. Sanki belim gelirse, her şey bitecekmiş gibi geliyordu bana.
Karım, artık yalnızca inliyordu. Zevkten uçmuş bir halde olduğunu görebiliyordum. Birden bir daha getirdi belini. Hemen peşinden de bir daha ve bir daha. Ama Juan artık durmuyordu. Ne kadar sıkıştırılmış olursa olsun, o kocaman sikini Naz’ın götüne sokup çıkarmayı sürdürüyordu. Hareketleri giderek hızlanıyordu da üstelik. Bir taraftan da, ağzından hırıltılı sesler çıkarıyordu. Karımın inlemeleriyle birlikte, yalnızca bu sesleri dinlemek bile müthiş tahrik ediciydi doğrusu.
Sonunda, tüm öteki hırıltıları bastıran bir nara çıktı Juan’ın ağzından. Yine tüm vücudu sarsılmaya başlamıştı. Belini getirdiğini, tohumlarını, karımın götünün derinliklerine fışkırttığını görebiliyordum. Ama bu sefer, öyle köküne kadar geçirip durmamıştı. Hala sokup çıkarıyordu ve o kocaman siki tıpkı bir pompa etkisi yaparak, kıvamlı bellerin, höpürtülü sesler çıkararak Naz’ın götünden taşmasına ve taşaklarının üstüne akmasına neden oluyordu.
Karım ise çıldırmış gibiydi gerçekten de. Çırpınıyor, çığlıklar atıyor, sarsılıyordu. Artık kendimi tutmama olanak kalmamıştı. Elimi sikime dokundurmamıştım bile. Ama belim gelmeye, tohumlarım, mutfak masasının üstüne fışkırmaya başladı. Gözlerim kararıyordu. Ben mutfakta, onlar içerde kanapenin üstünde, üçümüz de yığılıp kaldık.
İçimizden ilk ayaklanan karım oldu. Yorgun yorgun kalktı Juan’ın kucağından. Götünden çıkan sik hala inmemiş, hala kocamandı. Üstelik şimdi, üstüne bulaşan bellerle pırıl pırıl parlıyordu da. Büyük bir şaşkınlıkla seyrediyordum, gözlerimin önündeki manzarayı. Juan’a kalsa, karımı sikmeye devam edecek gibi görünüyordu. Ama Naz buna fırsat vermedi.
“Ben yukarı, kocamın yanına gidiyorum şimdi…” dedi ona, “Nasıl olsa üç gün bizimlesin…”
Sonra eğilip, onun hala dimdik duran sikini okşadı hafifçe. Peşinden de arkasını dönüp, salondan çıktı. Ben de hızla merdivenlere yöneldim. Yatak odasına birlikte girdik. Onun son derece heyecanlı olduğunu görebiliyordum. Kapıyı kapar kapamaz boynuma sarılıp, tüm vücudunu benimkine yasladı. Müthiş bir sikiş kokusu yayıyordu. Am ve bel kokusu. Yüzü ve ağzının çevresi, hala bel içindeydi.
“Ohhhh gördün değil mi sevgilim..?” diye sordu fısıldayarak, “Gördün değil mi nasıl sikti beni..? Gördün değil mi ne kadar büyük siki… Ohhhh manyak bir şeydi sevgilim…”
Sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı ve bel içindeki dudaklaını, dudaklarıma yapıştırdı. Dili bir anda ağzımın içine kaydı. Burnuma dolan kesif bel kokusu ve dilimin üstünde hissetiğim hafif tuzlu tad, başımın dönmeye başlamasına neden oldu. Sikim bir anda kazık gibi kesildi yine. Bunu hissetmek, karımı da çılgına çevirdi birden. Kendini kollarımdan kurtararak, sırtüstü yatağa attı. Bacaklarını alabildiğine açmış, dizlerini büküp omuzlarına doğru çekmişti. Yeni sikilmiş amıyla götünün görüntüsü müthişti. Her zamankinin aksine, iki deliği de alabildiğine açık, alabildiğine bollaşmış görünüyordu. İçleri bel doluydu. Kendimde değilmişcesine ona doğru yürüdüm ve yere diz çökerek, gözlerimin önündeki manzarayı, daha yakından seyretmeye başladım. Sikim zonkluyordu.
Birden, daha da beklenmedik bir şey yaptı karım ve iki elini bacaklarının arasından uzatarak beni saçlarımdan yakaladı. Başımı kasıklarına doğru çekmeye başladığını hissettim. Tanrım yüzümü vıcık vıcık bel içindeki kasıklarına çekiyordu. Nedendir bilmem ama, direnmek gelmiyordu içimden. Sonra ağzımı alabildiğine açtım ve hırsla yapıştım amının dudaklarına. Az önce öpüşürken ağzıma gelen bel tadı şimdi çok daha kesif bir biçimdeydi. Burnuma gelen birbirine karışmış bel ve am kokuları ise kelimelerle anlatılamayacak kadar tahrik ediyordu beni. Dilimi, Juan’ın alabildiğine bollaştırdığı amının içine sokuverdim.
“Ohhhhhh yala beni sevgilim n’olursun…” diye inledi Naz, “Hadi yala beni… Yeni sikilmiş amımı yala… Ohhhhhh… O koskocaman Bolivyalı sikinin girdiği amımı yala sevgilim… Ohhhhh içime doldurduğu bellerini yala n’olursun… Ohhhhh deli oluyorum… Immmnnnhhh… Ohhhhhh… Yala hadi sevgilim…”
Tüm vücudu, büyük bir kendinden geçmişlik içinde dalga dalga kıvranıp bükülüyordu. Benim için de ip, kelimenin tam anlamıyla kopmuştu. Karımın yeni sikilmiş amını, inanılmaz bir hırsla yalıyor, emiyor, dilimi içine sokuyor, içinden sızan, taşan belleri yutuyordum. Kafamın içinde müthiş bir uğultu vardı. Tüm ömrüm boyunca ilk kez böyle bir şey yapıyordum ve bu beni inanılmayacak kadar tahrik ediyordu. Sonra aynı şeyleri götüne de yapmaya başladım. Aslında tüm hareketlerimi hiç düşünmeden, yalnızca içimden geldiği gibi yaptığımın da bilincindeydim. Bunu farketmek ise sanki mümkünmüş gibi daha da çok tahrik olmama neden oluyordu.
Bu arada karım da çıldırma sınırına gelmiş gibiydi. Tüm adelelerinin kasılıp gevşediğini görebiliyordum. Kalçaları yataktan havalanıp, amını ya da götünü ağzıma büyük bir hırsla bastırıyordu. Yine sürekli geliyordu beli. Amı, durmadan akan bir çeşmeye dönmüştü. Am suları karnının derinliklerinden kopup ağzıma kadar gelirken, Juan’ı bellerini de birlikte getiriyordu tabii. Bu beni çıldırtıyor, daha iştahlı yalamama, daha hırslı emmeme neden oluyor, o zaman da, bir daha ve bir daha belini getiriyordu Naz.
Sonunda, titreye titreye duruldu. Dizlerimin üstünde doğrulup ona sokuldum. Bacakları hala alabildiğine açık, dizleri neredeyse omuzuna yapışıktı. Patlama noktasına gelmiş olan sikimi amına dayadığım anda, hepsi içinde kayboluverdi.
“Tanrım… ” dedim, “Ne kadar bollaştırmış seni…”
Bu sözler, karımın üstünde tam bir tetik işlevi yaptı. Bir kez daha ve alabildiğine şiddetle belini getirdi. Sonra yine duruldu. İnanılmayacak kadar gevşemişti, o her zaman sımsıkı olan küçücük amı. Sikimi çıkarıp götüne soktum bir anda. Tabii o küçük göt deliği de, her zaman alıştığım sıkılığından çok uzaktı. Ama yine amından daha sıkıydı. İki elimle bacaklarını diz altlarından tutup, daha da bastırdım. Sonra da sikmeye başladım. Juan’ı belleriyle bollaşıp vıcık vıcık hale gelmiş götü, hafifçe bollaşmış bir am gibiydi.
“Sik beni sevgilim…” diye inledi Naz, “Ohhh götümü sik sevgilim… Ohhhh yeni sikilmiş götümü sik… Tohumlarını doldur içime… Bellerin içimde Bolivyalı belleriyle karışsın sevgilim… Ohhhhh… Ohhhhh… Çok güzel sevgilim… Ohhhh çok güzel…”
Artık hırsla sikiyordum onu. Karımı, az önce kocaman bir Bolivyalı sikinin girip çıktığı götünden sikiyordum. Hala içini dolduran beller, sikime bulaşıyor ve bunu hissetmek, beni zevkten uçma noktasına getiriyordu. Biraz önce aşağıdaki kanapenin üstünde, Juan’ın o kocaman sikiyle götünden sikilirkenki hali gözlerimin önünden gitmiyordu. Birden içimde bir top patlamış gibi oldu. Tohumlarım fışkırmaya, Naz’ı götünün içinde Juan’ınkilerle karışmaya başladı. İşte bu müthişti. Tanrım hem de çok müthişti. Kendimden geçmeden önce, aklımda olan son şey de buydu.
Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32